Ustalara Saygı:Cüneyt Arkın
Küçükken o zamanlar yaşadığımız kasabada bir sinema vardı.Arada sırada kardeşlerimle birlikte giderdik.İlk romantik Necla Nazır-Ferdi Tayfur filmlerini orada izlemiş,Ferdi Tayfur'un sevdiği kadına ulaşmak yolunda çektiği bitmek tükenmek bilmez çilelere orada gözyaşı dökmüşümdür. Benden 3 yaş küçük olup boy pos endam olarak neredeyse beni geçen erkek kardeşim döktüğüm gözyaşlarıyla çok pis dalga geçtiği için ağladığımı belli etmemek icin gazozuma ilk orada gömülmüş , hemen yine orada ifşa olmuştum.Rüşvet olarak ona gazoz ve çikolata almam birşey değiştirmemişti.Herneyse , birgün bizi ziyarete gelen halam sinemaya gitmemiz için bize harçlık vermişti , biz de ne çıkarsa bahtımıza diyerek gittik. Bahtımıza "Dünyayı Kurtaran Adam" filmi çıktı.Tabi o zamanlar bu filmin gelecekte kült bir film olup dünya literatürüne geçeceğinden bihaberdik.Saf saf filmi de oldukça ciddiye alarak koltuklarımıza yerleştik. Kısacası "Dünyayı Kurtaran Adam" filmini vizyondayken görmüş nadir insanlardan biri olmuş bulunmaktayım.Sanırım 9 yaşlarındaydım.O zamanlar bizim de kendimize göre bir uzay kültürümüz vardı. Gerek Uzay Yolu-Halkın Yolu dizisi gerekse dizideki uzay aracı Gallactica (şimdiki adıyla Battlestar Gallactica ) ve Yıldız Savaşları (şimdiki adıyla Çiftlik Savaşları bknz: Hanımın Çiftliği) sayesinde uzay kavramına ve tuhaf uzay yaratıklarına aşina idim. Hatta o yaştaki en büyük aşkımın Uzay Yolu dizisindeki Apollo adli şahsiyet olduğu düşünülürse varın siz anlayın aşinalığımın derecesini yani.Aşina olmasına aşina idim ama "Dünyayı Kurtaran Adam" filminde gördüğüm ortalarda dolaşıp duran ve ham hum sesler çıkaran beyaz lahanadan meydana gelmiş yaratıklar kadar aşina değildim ,o kadar da değildim yani.Kostüm konusundaki bu yaratıcılığımızı kesinlikle Hollywood'la paylaşmamız gerekirdi , adamlar onca para döktükleri halde böyle pratik ve orjinal karakterler oluşturamamışlar yazıktır,günahtır,milli servet kaybıdır .
Filmin tamamını anlatmaya lüzum yok tabi ama bazı şeyler çocuk kafamda epeyce yer etmişti.Mesela uzunca bir süre Cüneyt Arkın'ın Gallactica Uzay Gemisi ile neden Hacı Bektaşi Veli'nin türbesini ziyaret ettiği konusu kafamı kurcalamıştı. Tamam anladık Yeşilçam'ın uzay gemisi yapacak ne teknolojisi ne de imkanı vardı , Gallactica'nın görüntüleri kullanıldı ama be adam sen koskoca Gallactica'yı türbe ziyaretine giderken kullan ! .Koskoca uzayda ne alaka dedirten bu durumun sebebini de daha sonradan idrak ettim.Öyle ya biz Türklerin kötü durumlarda ziyaret edip dua edeceği manevi şahsiyeti Sen Corc ,Sen Filip ,Sen Antonyo veya Papa ikinci Jan Pol olacak degildi , elbette kendi memleketimizin sevilen ve saygı duyulan bir evliyası olacaktı , o kadar uzay filmi çekiyorsun elbette uzay aracıyla gidecekti türbeye arabayla gidecek hali yoktu herhalde !.
Filmdeki kötü şahsiyet insanları önce öldürüp sonra onlara kan vermek suretiyle beyaz lahana yaratıklarına çevirip kendine asker yapıyordu, işte bu kötü adam dünyayı ve insanları daha o yaşta tanımamı sağlamıştı.Bugün ben ben isem bu film sayesindedir.
Cüneyt Arkın'ın dünyayı kurtarmak adına bu lahanalarla ve maymunumsu birtakım yaratıklarla giriştiği kavga sahneleri iyiydi iyi olmasına da daha sonra bu dövüşlerin yapıldığı yerin Kapadokya olduğunu öğrenmek hiç iyi değildi .Dönemin gözde dövüş sporu olan karatenin uzayda da kendine yer bulması ise ayrı bir inceleme konusu tabi.En önemlisi de filmin son sahnesiydi ki bu film bu kadar ünlenmeden dahi zihnimde silinmeyecek bir iz bırakmıştır: Bir sekilde nereden geldiğini hatırlayamadığım bir kılıç suda eritilmek suretiyle kılıç özellikleri taşıyan bir çift eldivene dönüşmüş ve final sahnesinde kötü adamla girişilen karate müsabakasında son darbe olarak kafasına indirilerek adamın kafasını boylamasına ikiye ayırmıştı ..Erkek kardeşim ve şahsımın bugün neden böye olduğumuzu daha iyi anlıyorum yazdıkça ...Ne diyordum bugün ben ben isem sebebi bu film..yok yok burda olmadı bu ....
Cüneyt Arkın bu filmle çok eleştirildi çok dalga geçildi onunla , bence haksız eleştiriler bunlar... Evet 20-30 kişiyi birden hallettiği inanılmaz dövüş sahneleriyle dolu bir çok filmi var ama Allahaşkına son yıllarda yapılan Charlie'nin Melekleri ,Matrix ve bilumum filmler bunlardan farklı mı? Üstelik onlar herşeyi teknolojiyle yapıyor ya bizim Cüneyt'imiz? Bizim Cüneyt'imiz bunları manual olarak ve bileğinin gücüyle yapmış bir adam. O yüzden kimse bana Matrix'i ve Neo'nun sürekli bölünerek üreyen Mr.Smithlerle kavgasını övmesin..Ustamızı bunlarla karşılaştırmasın..Asabımı bozmasın..Uzayda dövüşmüş ve dünyayı kurtarmış bir adam o, biz geceleri rahat rahat uyurken o lahanalarla savaşıyordu , kadrini bilelim,bilmeyene bildirelim...
Filmin tamamını anlatmaya lüzum yok tabi ama bazı şeyler çocuk kafamda epeyce yer etmişti.Mesela uzunca bir süre Cüneyt Arkın'ın Gallactica Uzay Gemisi ile neden Hacı Bektaşi Veli'nin türbesini ziyaret ettiği konusu kafamı kurcalamıştı. Tamam anladık Yeşilçam'ın uzay gemisi yapacak ne teknolojisi ne de imkanı vardı , Gallactica'nın görüntüleri kullanıldı ama be adam sen koskoca Gallactica'yı türbe ziyaretine giderken kullan ! .Koskoca uzayda ne alaka dedirten bu durumun sebebini de daha sonradan idrak ettim.Öyle ya biz Türklerin kötü durumlarda ziyaret edip dua edeceği manevi şahsiyeti Sen Corc ,Sen Filip ,Sen Antonyo veya Papa ikinci Jan Pol olacak degildi , elbette kendi memleketimizin sevilen ve saygı duyulan bir evliyası olacaktı , o kadar uzay filmi çekiyorsun elbette uzay aracıyla gidecekti türbeye arabayla gidecek hali yoktu herhalde !.
Filmdeki kötü şahsiyet insanları önce öldürüp sonra onlara kan vermek suretiyle beyaz lahana yaratıklarına çevirip kendine asker yapıyordu, işte bu kötü adam dünyayı ve insanları daha o yaşta tanımamı sağlamıştı.Bugün ben ben isem bu film sayesindedir.
Cüneyt Arkın'ın dünyayı kurtarmak adına bu lahanalarla ve maymunumsu birtakım yaratıklarla giriştiği kavga sahneleri iyiydi iyi olmasına da daha sonra bu dövüşlerin yapıldığı yerin Kapadokya olduğunu öğrenmek hiç iyi değildi .Dönemin gözde dövüş sporu olan karatenin uzayda da kendine yer bulması ise ayrı bir inceleme konusu tabi.En önemlisi de filmin son sahnesiydi ki bu film bu kadar ünlenmeden dahi zihnimde silinmeyecek bir iz bırakmıştır: Bir sekilde nereden geldiğini hatırlayamadığım bir kılıç suda eritilmek suretiyle kılıç özellikleri taşıyan bir çift eldivene dönüşmüş ve final sahnesinde kötü adamla girişilen karate müsabakasında son darbe olarak kafasına indirilerek adamın kafasını boylamasına ikiye ayırmıştı ..Erkek kardeşim ve şahsımın bugün neden böye olduğumuzu daha iyi anlıyorum yazdıkça ...Ne diyordum bugün ben ben isem sebebi bu film..yok yok burda olmadı bu ....
Cüneyt Arkın bu filmle çok eleştirildi çok dalga geçildi onunla , bence haksız eleştiriler bunlar... Evet 20-30 kişiyi birden hallettiği inanılmaz dövüş sahneleriyle dolu bir çok filmi var ama Allahaşkına son yıllarda yapılan Charlie'nin Melekleri ,Matrix ve bilumum filmler bunlardan farklı mı? Üstelik onlar herşeyi teknolojiyle yapıyor ya bizim Cüneyt'imiz? Bizim Cüneyt'imiz bunları manual olarak ve bileğinin gücüyle yapmış bir adam. O yüzden kimse bana Matrix'i ve Neo'nun sürekli bölünerek üreyen Mr.Smithlerle kavgasını övmesin..Ustamızı bunlarla karşılaştırmasın..Asabımı bozmasın..Uzayda dövüşmüş ve dünyayı kurtarmış bir adam o, biz geceleri rahat rahat uyurken o lahanalarla savaşıyordu , kadrini bilelim,bilmeyene bildirelim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder