16 Nisan 2016 Cumartesi

ANLADIM ARTIK

Anlatamam derdumi da
Denizun dalgasina
Alup göturdi yâri da
Bakmadi arkasina
Gözlerumdeki yaşi da mendil kurutamadi
Bu nasil sevda idi da yürek unutamadi
Duman dağdan yukari da
Yarini mi ariyor
Ben yâri saramadum da
Duman daği sariyor
Gözlerumdeki yaşi da mendil kurutamadi
Bu nasil sevda idi da yürek unutamadi

Selçuk Balcı

Anlatamıyor insan bazen derdini denizin dalgasına bile. Akıl unuttum dese de yürek unutamıyor. Yaşlar bazen gözden değil de gönülden akıyor, kimse görmüyor, kimse bilmiyor… Kırık gönüller  değil midir zaten en çok Yaradan’ a yakın olan ! Kırık gönüller kandıramıyor kendini, ne varsa gerçek!
Gafil avlandım bugün. Bir şarkı, bu şarkı yerle yeksan etti beni. Kendime sözden, düşünceden ve kararlardan ördüğüm o duvar arkasında ne kadar savunmasızmışım meğer! İşte bir şarkının nağmesi, sözleri hunharca deldi geçti o duvarı, uçuştu bir süre havada ve geldi gönlüme kondu, konmakla da kalmadı adeta  gönlüme işledi!.
Gönüle karşı ne kadar tez, savunma geliştirsen de beyhude imiş ! O biliyor ve inkar etmiyor !
Ah gurur ! Ah bu benim gururum ! Seninle mi terbiye olacağım hep? Her kabullendim deyişimin ardından sinsice sen mi çıkacak mısın böyle? Bir çiçeğin, bir denizin, bir şiirin, bir  şarkının arkasından  çıkıp "inkar etme" mi diyeceksin bana ?
Anladım artık,  “demekle” olmuyor. Bıraktım kendimi. Kendimi “kendimden” azad ediyorum .
Kendimi aklımdan azad ediyorum. Kılavuzum gönlüm bundan sonra, kalbim değil. Çünkü kalbimde hala nefs var,  gönlümse  ruhum benim . Hem o öyle bir kılavuz ki “ben” demiyor “biliyorum” demiyor “ben biliyorum” hiç demiyor. İnkar etmiyor o, kabul ediyor. İşte bir sabah ansızın gelen bu duygu seli ile savaşmıyor, ona direnmiyor, onu seviyor ve kabulleniyor. Gelene  sen de bensin, bendensin diyor, ondan öğreniyor, geldiği gibi alıyor, inkar etmiyor, didişmiyor ve savaşmıyor.
Çünkü gönlüm kendisine karşı dürüst, o biliyor dürüstlüğün aslında nerede başladığını. Kabullenmekle başlıyor dürüstlük en çok da aciz olduğunu kabullenmekle. Olmayan bazı şeylerin yaptıklarımla/yapmadıklarımla/yapamadıklarımla ilgili olmadığını kabullenmekle. Daha üst bir iradenin, bir kaderin var olduğunu kabullenmekle başlıyor. Belki mükemmel olmadığını, olamayacağını kabullenmekle başlıyor. Sadece bir beşerim demekle başlıyor .
Kabullenmenin hallerini yaşıyorum. Her gün anlıyorum, bazen daha çok anlıyorum bazen anlamazlıktan geliyorum. Anlamakla da bitmiyor. “Ama neden – neden ben “diyen bir ses yükseliyor içimden. Gönlüm bir anne gibi hiç bıkmadan anlatıyor “aslında  öğrendiğimi”. Tamam diyorum, anladım diyorum ertesi gün ya da iki gün sonra aynı  feryat tekrar yükseliyor içimden.Kulaklarımı tıkıyorum, bazen de duymamak için o sesi “aaeeğööööaaaeeeuuu” diye bağırıyorum ama nafile! Sonra yalancı  bir “anladım, affettim, öfkeli değilim “ devresi geliyor, neredeyse “erdim” diyebileceğim bir sukut devresi, lakin sahte ! Akabinde olan en ufak bir şey başa döndürüyor beni.
Anladım bu yol uzun ve çetin, benim düşündüğümden çok daha çetin ama güzel bir yol. Beni  nafile benlerden sıyırıyor “kendime çarptıra çarptıra” törpülüyor , tıpkı dalgaların taşları düzleştirdiği gibi ince ince işliyor.
Belki anlatamadım derdimi denizin dalgasına ama anladım artık, ”demekle” olmuyor. Bıraktım kendimi. Kendimi “kendimden” azad ediyorum.